<body><script type="text/javascript"> function setAttributeOnload(object, attribute, val) { if(window.addEventListener) { window.addEventListener('load', function(){ object[attribute] = val; }, false); } else { window.attachEvent('onload', function(){ object[attribute] = val; }); } } </script> <div id="navbar-iframe-container"></div> <script type="text/javascript" src="https://apis.google.com/js/platform.js"></script> <script type="text/javascript"> gapi.load("gapi.iframes:gapi.iframes.style.bubble", function() { if (gapi.iframes && gapi.iframes.getContext) { gapi.iframes.getContext().openChild({ url: 'https://www.blogger.com/navbar/13199864?origin\x3dhttp://hikio.blogspot.com', where: document.getElementById("navbar-iframe-container"), id: "navbar-iframe" }); } }); </script>

Çarşamba, Ocak 31, 1990

Aa Hayatın Anlamını Buldum!

Klasik başlangıç: Hayatın anlamı nedir? Neden yaşama isteği duyuyoruz? Neden aşık oluyoruz? Neden kıskanıyoruz? gibi daha birçok soru var yanıtını tam bulamadığımız. Kendimize arasıra da olsa sorduğumuz, sonra da "Çünkü öyle yaratılmışız" diye güvenli cehaletimizin arkasında sakladığımız cevaplar verdiğimiz. Biraz zorlarsak eskiden gelen hayvani içgüdülerimize bağlayabildiğimiz ya da "Allah böyle yaratmış işte" deyip sıyrıldığımız. Isınma turu: En sonunda sıkılıp başka şeyler arar oldum. Daha akla yatkın olan. Üzerinde düşününce bir yerlere varabileceğim. Sonra aslında çok da yabancı olmayan bir cevapla uğraşmaya başladım. Olayın esas başladığı yer; hayatta ne için olduğumuz, yaşamımızı niye devam ettirdiğimiz sorusuydu. Bir süredir aklıma yatan fikir yine klasikti; Amacımız: çoğalmak. Kıt Türkçe kelime haznem yüzünden ingilizcede reproduction olan karşılığını da anmadan geçemeyeceğim. Buna itirazı olan var mı bilmiyorum ama aklım ve hislerim bunun çok da yanlış olmadığını söylüyor. Yani insan yaşamak istiyor, sebebi de çoğalmak istemesi. Bu durumda çoğalmak istemesinin sebebi nedir sorusu ortaya çıkıyor ve işler derinleşiyor. Okuyucuyu fazla sıkmadan cevabı verelim ve yorumumuzu sonra yapalım. Çoğalma isteğinin sebebi; Genlerimizin kendini bir sonraki nesile aktarabilmesinin sağlanması. Peki bu niye bu kadar önemli ki genlerimiz bizi sürekli hayatta kalmak ve üremek için dürtüyor? İşler kızışıyor: Genler bizleri böylesi yönetebilme yeteneğine sahipse neden kendilerini sonsuza kadar yaşatacak bir bedende yok olmadan yaşayıp gitmiyorlar? Neden insan bedenini sürekli daha uzun bir yaşam sürecek şekilde geliştirip sonunda da ölümsüz kılmıyorlar? Öyle ya insan olarak en büyük arzularımızdan birisi değil mi ölümsüz olmak? Neden fırsatları varken bunca yıldır genler bu yönde geliştirmediler kendilerini? Mantıklı duran bu görüş, farklı bir yönden bakınca birden geçersiz kalıveriyor. Genler için ölüm kalım diye birşey yok, ölen sadece bizleriz. Onlar nesilden nesile geçerken kendi varlıklarını zaten devam ettirmiş oluyorlar, ölen terk ettikleri beden oluyor. Onların işine gelen de böyle bir yaşam zaten. Çünkü onlar bedenden bedene geçerken aynı zamanda kendilerini geliştiriyorlar*. Eğer bu diğer nesile aktarılma işi sadece kendi hücrelerimizin bölünmesiyle olsaydı, gelişme söz konusu olamazdı. Aynı tas, aynı hamam, herkes yoluna devam ederdi. Çiftleşerek çoğalma bu noktada devreye girip gelişmeyi (ya da gerilemeyi) sağlıyor. Bu gelişmeyi sağlamak için kişi bir karşı cinsten etkileniyor. Yani aslında biz bunu etkilenme olarak biliyoruz. Etkilenme; genimizin kendisini geliştirecek bir diğer genle diyaloğa girme çabası olarak devreye girer ve yeni nesilde eksiklerini kapatacak diğer yarısını bu şekilde seçmiş olur. Bu bir zincir şeklinde yüzyıllar boyu kırılmadan sürer. Yani gen yaşar ve gelişir. Bu kadar süredir hayatta olan gen, insan aklının zayıf karar mekanizması yüzünden ölmeye razı değildir. Bu yüzden varolabilmesi için gerekli olan bu süreçleri hormonlar salgılayıp, insanların sebebini bile bilmediği duygular hissetmesine yol açan beden mekanizmalarıyla güven altına alır. Gen ölümsüzlüğü için gerekli olanları zaten yapmıştır ve halen yapmaktadır. Savaşın, kıtlığın ve zor hayat şartlarının hüküm sürdüğü dönemlerde genin diğer nesillerde yaşama ihtimali düşmeye başladığından, gen yine kendini emniyete almak ister ve yeni nesil sayısının arttırılmasını buyurur. Zor hayat şartlarına rağmen insanlar kendilerini tutamaz ve bakamayacaklarını düşünmeden bir sürü çocuk yaparlar. Amaç; genin hayatta kalma şansını arttırmaktır. Savaşlar ve kıtlıklar bitip huzurlu ve rahat hayatlar yaşamaya başladıklarında gen de rahatlar. İnsanlar akıllanıp daha az çocuk da yapabileceklerini düşünür. Düşündüklerini sanıp aslında hissederler. Genin kendini geliştirmek için kullandığı partnerini başka genlerle paylaşmaya tahammülü yoktur. Eğer partneri kendisinden daha gelişmiş bir genle birleşirse, onlardan oluşacak nesil, kendi neslini yok edebilir. Bu yüzden eşler birbirini diğer genlerden kıskanmalıdır. Toparlayış ve nihayet: Peki nedir son durum? Böyle bakınca çok da iç açıcı gözükmüyor değil mi? Çok önemli sorunları olan, aşk dertleri yüzünden depresyonlara giren, hepsi kendi anlamlı dünyasına sahip, ne olursa olsun ölmek istemeyen, öldükten sonra ne olacağım derdinde, dünyanın hatta evrenin efendisi canlılarken birden birer araç olduğunü düşünmeye çalışmak moralini bozuyor insanın. Genlerin yalnızca diğer genlerle birleşmek için kullandığı birer araç mıyız yoksa? Bunun cevabını ben de bilmiyorum. Bana da bu kadarla sınırlı değilmiş gibi geliyor. İnsanın hayatında yaşadığı tecrübelerin genler üzerinde mutlaka önemli etkileri olduğunu düşünüyorum. Bunu çözebilirsek belki iyi ve kötünün ne anlama geldiğini ve iyi olmaya çalışmanın neden gerektiğini anlayabiliriz. Anlarsam söylerim söz. Ya da şöyle yapalım. İlk çözen buraya yazsın. Yazmayanın geni gelişemesin. Kalın sağlıcakla. Dip not: Çok zor geldi bu konuyu derleyip toparlamak. Birilerine anlatır gibi yazmaya çalışırsam hiç toparlayamayacağımı düşündüm. En iyisi unutmamak için bir yerlere not alır gibi yazmak dedim ama yine yapamadım. Belki daha devam eder bu konu başka yazılarda ya da bu yazıda ufak düzeltmeler yaparım kim bilir? Gen bilir. (Diğer yazılar için: 2 - 3)

5 Yorum:

At 31/1/06 14:19, Anonymous Adsız said...

hayatın anlamı nedir?şeklinde oldukça derin bi konuya giren writer(neyseki bu sözcük türkçedeki karşılığından daha dolu diil)önce felsefık başlayıp sonra konuyu bıyolojıye dayandırmış.
bu noktadan sonra herşey eğlenceli bi mantık oyunu ,mesela
genlerin daha güçlü genleri kıskanması durumu beni fevkalade eğlendirdi. tabı bu noktada yazarın bıyolojı bılsınden endişe etmedim değil..ayrıca bıldığım kadarıyla erkek ınsan kromozomu gıttıkçe güçlenıp çoğalmak yerine gittikçe kısalıyor.
sızın mantık süzgecinizden geçermi bılmem ama bu gen konusu benı etkisi altına aldı. kendımı şu yaratık fılmınde gıbı genler tarafında iştila edilmiş bı kuluçka makınası gibi hıssettım(sanki genler benim genlerim diil)

 
At 31/1/06 22:58, Blogger eren said...

Writer dokundurması çok yerinde olmuş. Kastedilenin Türkçenin fakirliği değil, benim kelime haznemin eksikliği olduğunu belirtecek bir değişiklik yaptım yazıda ve bence de daha iyi oldu. Bunun için teşekkürler. Bağlaç ve soru eklerinin ayrı yazımı, i yerine ı kullanılması gibi konularda ben de sana bir tavsiyede bulunsam mı acaba diye geçirmedim de değil içimden. Bir de senin biyolojiye dayandırıldığını iddia ettiğin eğlenceli bir mantık oyunu da olsa böylesi fikir yürütmeleri neden yanlış bulduğunu ve alaycı bir üslup takınmanı gerektirdiğini tam anlayamadım. Sana genlerinle mutluluklar.

 
At 1/2/06 12:40, Anonymous Adsız said...

ama ama nıye?!

gen konusundan etkılendiğimi yazıyı da eğlenceli bulduğumu yazmıştım üstelık

beni böyle alaycı ya da yazarı alıngan yapan genlerimiz olsa gerek:)

 
At 3/2/06 20:00, Blogger neyfa said...

İnsanın yaşadığı tecrübeleri genlerine aktarabilme yetisi var mı bilmiyorum ama hayvanlarda bunun olduğunu duymuştum; yeni birşeyler öğrenen bir nesil, bu öğrendiklerini bir sonraya aktarabiliyor(muş).
Diyelim ki insanlar da aktarıyorlar, ( bu durumda doğduklarında bazı şeyleri biliyor olmalılar), nasıl oluyor da insanlık dediğimiz şey yemek uyumak çoğalmak (hadi kısaca dürtülerini tatmin etmek) yollarını çoğaltmaktan, bunun üzerine devletler kurmaktan, ve icat ettiği düzeni geliştirmek?ten yada değiştirmek?ten ileriye gidemiyor.O zaman benim aklıma bir soru geliyor, bu sorunun cevabı ne aktardıklarında mı gizli? Ne aktarıyorlar, anı mı, geometri mi, hayvanlardaki gibi beceri mi? Yoksa her zaman en iyi yaptıkları şey, daire çizmek mi?

 
At 24/3/06 18:10, Anonymous Adsız said...

Bizi, insan olarak yaşamaya devam etmek için ittiren bir güç bulmak belki nispeten mümkün.. Peki bir hücreyi yaşamaya devam etmesi için ve evrendeki entropiye karşı koyması için motive eden güç nedir?

Cevabı, çok dışımızda bir paradigma içerisinde gizli olduğu ve bizim henüz bunu görecek kadar gelişkin olmadığımız bu sorunun yanıtı burada da değil..

Garip.

 

Yorum Gönder

<< Home

Creative Commons License
This work is licensed under a
Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivs 2.5 License.